lösev
Eda YÜKSEL
Köşe Yazarı
Eda YÜKSEL
 

İntiharım, vefalı küçük bir çocuğa dönüşecek!

SEVMEK ÜZERİNE Ne idi sevmek?  Her sabah gönlümüzde açan misk kolu bir gün gibi değil miydi?   Sevgili okurlar, içimizde yaşadığımız andan başka an var mıdır? Ne bekliyoruz? Bir yudum suyundan içtiğimiz şu hayatın, bir gün omuzlar üzerinde götürüleceğimizi unutur muyuz? Yunus Emre: ‘’Sevelim sevilelim bu dünya kimse kalmaz.’’ Ne de güzel söylemiş. Paranın servetin diğer tarafa götüreceğimiz mi var? Kendimizi yoğurmuştuk; deniz üstünde, koşturmanın, işin, politikanın, ihanetin kıvrımsız düz çizgisini kendimize amaç edinmişiz. Siyah ile beyazı birlikte, gök ile yeri birlikte algılayamamanın ayrımcılığına düşmüşüz denizin rengi herkese aynı değil mi? Birimiz mavi görürken diğerimiz farklı mı görür? Öyleyse nedir bu sevgisizlik? Bu neyin ayrımıdır? ‘’Ağır ağır çıkacaksın Bu merdivenlerden Ve bakacaksın semaya ağlayarak Eteklerinde bir yığın yaprak.’’ Öyle diyordu ya Ahmet Haşim. Sevgili okurlar, bugün nerede kalmış, nerede unutmuşuz, insan oluşumuzu? Sevgi düştü mü dilin uç kenarına ne iş kalmalı, ne politika, ne kirli sular, ne durgun sular, bir gülüş bir insanın kaderini değiştirecektir; Ama gülüş nerede?  Sevgili okurlar sevin; doğayı, kediyi, kuşu, balığı, mor bir çiçeği, mor çiçeğimin açılışını… İnsan olmanın vakti gelmedi mi?  Bir dönüp kendimize bakalım. Çok sesli dünyada insanın her sese kulak vermenin güç olduğu zamanlardayız. İnsan demişken doğumundan önce sınırsız bir yaşam, doğduktan sonra sınırlı bir zaman! Kim bu boşluğu fark edebilir? Sevgili okurlar, sevmek, toprağını sevmek, bahçesindeki domatesi, biberi, büyüyen eriğin acısını, ekşisini, yetiştirip yemesini sevmek… Bırakın ayrımcılığı bahçenizden bir tane de olsa eriği yanınızdakine uzatın, sevin.   İçinde bulunduğunuz sağlıkla aldığınız nefese ihanet etmeyin. İhanet sadece birbirini mi aldatmaktır? Sevgili okurlar, bir sabah verebileceğiniz güler yüzü vermemek, bir dostu ziyaret etmemek, bir güzel sevmekten mesela mor bir çiçeği sevmekten uzak durmak ihanet değil de nedir? -Evet, şunu kabul edelim: Her insanın yaşadığı yaşam sancısını hiç birimiz inkâr edemeyiz. Ne siyahı, ne beyazı ne de herkesin ayrı ayrı yaşadığı intihar günlerini… Düşündünüz mü? Ne kadar çok sevmediğimiz, ne kadar çok selam vermekten kaçındığımız insanlar var. Hatta kaldırımda yürürken selam vermekten kaçındığımız durumlar ihanet değil mi? Sadece aldatmakla mı olur ihanet? İhanet; yakınken uzak olmak değil midir? Bankalar, vergiler, borçlar, kirasını ödemeyenler, işportacılar, ölenler, öldürenler, hep ihanetin içinde değil mi? Ne kadar çok yaşam var!  Eşit gülebilir miydik? Hadi! Sorun kendinize. Hangimizin kahkahası daha güzel!  Hangimizin gözyaşı daha ıslak! Ne yaşarsak yaşayalım bıraktığımız zaman para ile ya da bir urba ile satın alınamıyor. Sizin için üzgünüm. Sevgili okurlar, para ile satın alamazsınız. Bir de şunda dem vurayım; siyasetin neresini konuşayım? Bahsettiğim işsizlik ve Zonguldak ilimizin bitmek bilmeyecek sorunları, bunları bu işten para kazananlar öne çıkmak isteyenler konuşsun!  Çok azı da gönüllü iş yapıyor. Sevgili dostlar; sevmek, bir memleketi, bir limanı, bir denizi, bir ilahı çıkarsız sevmek…  Belki iğrenç gelecek ama bir çöp tenekesinin kokusunu bile sevin, hiçbir şey boşa değildir İğrenç bulduğunuz o koku size belki güzel kokulara götürecektir. Sevmek üzerine, ne çok şey de söylenir. Yanlışlarınızı da sevin, ihanetlerinizi de bir yerde özür dilemeye layık bulursunuz kendinizi. Kendilerinize kumdan kaleler yapmayın. Her şey sevince farklılaşır. Kalbini nefretten arındır, basit yaşa, kendini duy, kendini neşelendir, çok ver, az bekle. Yarın ölecekmiş gibi yaşayın… Sevginin dili aynı kalır. . SEN YAĞMUR SONLARI KARANFİL KOKARSIN   Döküyor akşam, Ayakların dibinde kimsesiz ayı göllere Ben yaşıyorum, sen yaşıyorsun. Sevdanın özleminde Sevinçle incecik bir sınırla. Serin, pınar dudak uçlarıyla.   Görmeliydim, gözlerinde Rıhtıma göl üzerinde Dökülen yaprakları Ağaçlar altında Durgun, gömülü sürgünlüğümü Sen yağmur sonraları Yüzündeki çizgilerle karanfil kokarsın.   Karşılıksız kalan sevgilerin, İncecik çisentisi kanar, Islak kül sesi gönlümde En incinmiş mevsimden geçiyor, yoksul akşamlar Rüzgârla uçuşan eşarbıyla Dokunsa gözlerim Umudun ateş kıyısına İntiharım, vefalı küçük bir çocuğa dönüşecek.
Ekleme Tarihi: 09 Haziran 2020 - Salı

İntiharım, vefalı küçük bir çocuğa dönüşecek!

SEVMEK ÜZERİNE

Ne idi sevmek?  Her sabah gönlümüzde açan misk kolu bir gün gibi değil miydi?

  Sevgili okurlar, içimizde yaşadığımız andan başka an var mıdır? Ne bekliyoruz? Bir yudum suyundan içtiğimiz şu hayatın, bir gün omuzlar üzerinde götürüleceğimizi unutur muyuz? Yunus Emre: ‘’Sevelim sevilelim bu dünya kimse kalmaz.’’ Ne de güzel söylemiş. Paranın servetin diğer tarafa götüreceğimiz mi var? Kendimizi yoğurmuştuk; deniz üstünde, koşturmanın, işin, politikanın, ihanetin kıvrımsız düz çizgisini kendimize amaç edinmişiz. Siyah ile beyazı birlikte, gök ile yeri birlikte algılayamamanın ayrımcılığına düşmüşüz denizin rengi herkese aynı değil mi? Birimiz mavi görürken diğerimiz farklı mı görür? Öyleyse nedir bu sevgisizlik? Bu neyin ayrımıdır?

‘’Ağır ağır çıkacaksın

Bu merdivenlerden

Ve bakacaksın semaya ağlayarak

Eteklerinde bir yığın yaprak.’’

Öyle diyordu ya Ahmet Haşim. Sevgili okurlar, bugün nerede kalmış, nerede unutmuşuz, insan oluşumuzu? Sevgi düştü mü dilin uç kenarına ne iş kalmalı, ne politika, ne kirli sular, ne durgun sular, bir gülüş bir insanın kaderini değiştirecektir; Ama gülüş nerede?

 Sevgili okurlar sevin; doğayı, kediyi, kuşu, balığı, mor bir çiçeği, mor çiçeğimin açılışını… İnsan olmanın vakti gelmedi mi?  Bir dönüp kendimize bakalım. Çok sesli dünyada insanın her sese kulak vermenin güç olduğu zamanlardayız. İnsan demişken doğumundan önce sınırsız bir yaşam, doğduktan sonra sınırlı bir zaman! Kim bu boşluğu fark edebilir? Sevgili okurlar, sevmek, toprağını sevmek, bahçesindeki domatesi, biberi, büyüyen eriğin acısını, ekşisini, yetiştirip yemesini sevmek… Bırakın ayrımcılığı bahçenizden bir tane de olsa eriği yanınızdakine uzatın, sevin.  

İçinde bulunduğunuz sağlıkla aldığınız nefese ihanet etmeyin. İhanet sadece birbirini mi aldatmaktır? Sevgili okurlar, bir sabah verebileceğiniz güler yüzü vermemek, bir dostu ziyaret etmemek, bir güzel sevmekten mesela mor bir çiçeği sevmekten uzak durmak ihanet değil de nedir? -Evet, şunu kabul edelim: Her insanın yaşadığı yaşam sancısını hiç birimiz inkâr edemeyiz. Ne siyahı, ne beyazı ne de herkesin ayrı ayrı yaşadığı intihar günlerini… Düşündünüz mü? Ne kadar çok sevmediğimiz, ne kadar çok selam vermekten kaçındığımız insanlar var. Hatta kaldırımda yürürken selam vermekten kaçındığımız durumlar ihanet değil mi? Sadece aldatmakla mı olur ihanet? İhanet; yakınken uzak olmak değil midir? Bankalar, vergiler, borçlar, kirasını ödemeyenler, işportacılar, ölenler, öldürenler, hep ihanetin içinde değil mi? Ne kadar çok yaşam var!  Eşit gülebilir miydik? Hadi! Sorun kendinize. Hangimizin kahkahası daha güzel!  Hangimizin gözyaşı daha ıslak! Ne yaşarsak yaşayalım bıraktığımız zaman para ile ya da bir urba ile satın alınamıyor. Sizin için üzgünüm. Sevgili okurlar, para ile satın alamazsınız. Bir de şunda dem vurayım; siyasetin neresini konuşayım? Bahsettiğim işsizlik ve Zonguldak ilimizin bitmek bilmeyecek sorunları, bunları bu işten para kazananlar öne çıkmak isteyenler konuşsun!  Çok azı da gönüllü iş yapıyor. Sevgili dostlar; sevmek, bir memleketi, bir limanı, bir denizi, bir ilahı çıkarsız sevmek…  Belki iğrenç gelecek ama bir çöp tenekesinin kokusunu bile sevin, hiçbir şey boşa değildir İğrenç bulduğunuz o koku size belki güzel kokulara götürecektir. Sevmek üzerine, ne çok şey de söylenir. Yanlışlarınızı da sevin, ihanetlerinizi de bir yerde özür dilemeye layık bulursunuz kendinizi. Kendilerinize kumdan kaleler yapmayın. Her şey sevince farklılaşır. Kalbini nefretten arındır, basit yaşa, kendini duy, kendini neşelendir, çok ver, az bekle. Yarın ölecekmiş gibi yaşayın… Sevginin dili aynı kalır.

.

SEN YAĞMUR SONLARI

KARANFİL KOKARSIN

 

Döküyor akşam,

Ayakların dibinde kimsesiz ayı göllere

Ben yaşıyorum, sen yaşıyorsun.

Sevdanın özleminde

Sevinçle incecik bir sınırla.

Serin, pınar dudak uçlarıyla.

 

Görmeliydim, gözlerinde

Rıhtıma göl üzerinde

Dökülen yaprakları

Ağaçlar altında

Durgun, gömülü sürgünlüğümü

Sen yağmur sonraları

Yüzündeki çizgilerle karanfil kokarsın.

 

Karşılıksız kalan sevgilerin,

İncecik çisentisi kanar,

Islak kül sesi gönlümde

En incinmiş mevsimden geçiyor, yoksul akşamlar

Rüzgârla uçuşan eşarbıyla

Dokunsa gözlerim

Umudun ateş kıyısına

İntiharım, vefalı küçük bir çocuğa dönüşecek.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mersinblokhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.