lösev
Eda YÜKSEL
Köşe Yazarı
Eda YÜKSEL
 

İşsizim delikanlıyım!

İŞSİZİM DELİKANLIYIM…   Ayrı şehirlerde, ayrı semtlerde ve ayrı sokaklarda… Hepimizin derdi aynı. Dertlerin ekseninde bulduk birbirimizi. Kimi evinde, kimi kendilerini bekleyen, eşlerine, çocuklarına getiremediği bir ekmeğin derdinde; kimi de kuytularda köşelerde yoksulluk derdiyle.  Uzak kaldığımız sevgi ve sevgilerle. Birbirimizi hiç görmeden, birbirimizi hiç tanımadan hep bir noktada buluşuyorduk. Ne yapsak da ne etsek de bu çaresizliği kafalarımızdan atamıyorduk. Gözlerimizi iş kura, internet sitelerine, derneklere, odalara, bürolara, gazetelere çeşitli kaynaklara çevirdik. Genelde form verip özgeçmişimizi istediler. Masa başlarında oturan sevimsiz yüzlerden her birinden hep aynı yanıtı aldık: ‘’biz sizi ararız.’’ Sessiz çığlıklarımız, içten yakarışlarımız, gök kubbenin dört bir yanında yankılanırken gözlerimi gösteriyorum kalabalığa gören yok mu? Bizi duyacak yok mu? Deniz sıçradı üzerimize. Caddelerde adımlarımız boğuluyor, çığlıklarımız ölüm orucunda. Hâlbuki yaşantımız yaşamımız böyle mi olacaktı? Bizlerin bahtsızlığı nedir peki? Evimizin balkonundan ayın en parlak haline bakarak türlü türlü düşüncelere dalan biz değil miydik? Aynalara bakarken gelecekteki halimizi gören biz değil miydik? Bizler aynı coğrafyada yaşayan aynı tarihle büyüyenler değil miydik? Her birimizin birbirimizden farkı ne idi? Biri umut mumunun yandığı ışığı ararken diğeri güneşi kendi göğsüne sarmış. Güneşi göğsüne sarmış evine ekmek götürme düşüncesinden uzaktakiler, Her biriniz nerde?  Birliğimiz nerede?  Hepimiz Âdem babamızdan, hepimiz Havva anamızdan gelmedik mi?           Bugün, Filyos Çayı üzerine oturdum.  Dalmıştım yine, aynı hayale çok da hayalimiz yoktu ya! Kendim, kendime sokuldum, üşüyen yanlarımla birlikte. Önce kendi sesime irkildim. Sesim kendime karışıyordu. İrkildim: ‘’ Neden bu kadar düşüncelisin, öfkelisin’’ dedim. Annemin masalları arasında Geçen çocukluğumun Yüksek çamlıklardan oluştuğunu Nar tanesi akşamları kaybettiğimde anladım Köprüler yıkıldı Çaycuma’nın tozlu yollarını, acı suyunu  İşsizliğimi dişime taktığımda Suskunluğumu gama dönüştürdüğümde Büyüdüm.  Sesim sesime tekrar karıştı. Sordu: Hiçbir güzel anın yok mu? Onu anlat anlat da rahatlarsın. Düşündüm, bir hayli geriye gittim; fakat annemin sözleri kulağımda rüzgârın uğultusuyla birleşti: ‘’Oğlum, artık sigortalı bir iş bul, evlen, bizler yaşlandık.  Bir ayağımız çukurda kur yuvanı.’’  Yaşımız da otuzu geçmişti. Haklıydı da annem. Kendi sesim girdi araya hatırlar mısın dedi: Çocukluğumuzda misafirlikte bize pos bıyıklı amcalar sorardı: ‘’Büyüyünce ne olacaksın’’ diye Düşünmeden cevaplardık, öğretmen diye. Öğretmen olduk amca! Olduk değil mi? Olduk… Sonrasında kısa bir sessizlik. Atıldı kendi sesim gözümdeki yaş tanesinin üzerine: Sevinmelisin dedi. Sevinmelisin! Hayalini gerçekleştirdin işte. Sevinemiyorum dedim, bunu ben söyledim. Sert ve gür bir sesle seviniyorum dedim. O an akan çayın sularının sesinden daha baskındı sesim. Köprünün ayaklarında bulunan Belediye’nin yaptırdığı loş ışıklar bile kapandı, açıldı sesime. Kendi sesime döndüğümde ağır akan çayın, tozun, toprağın az ötede bulunan sıra sıra ağaçların ardım sıra bisiklet yolundan geçen insanların beni dinlediğini düşündüm:  Atanamayan yüzbinlerden biriydim, nasıl sevinebilirim. Bunu; ince, kısık, susuzluktan dili kurumuş, dili damağına yapışmış, çölde kalan çaresiz biri gibi söyledim. Üzgün, umutsuz, mutsuz olduğumu kimse bilmesin, duymasın diye. Kendimle durduk, öylece durduk, baktık, köprünün üzerinden arabalar geçiyordu. Nereye yetişiyorlardı, kim kime kavuşuyordu. Arkamızda duran inşaat halinde olan restore edilen belediye düğün salonunda gelen sese irkildik. Birlikte gülmeye başladık. Hatırladın mı dedim, hatırladın mı Yeşilçam da oynayan İlyas Salman’ın ‘’Diplomalı Hıyarcı’’ filmini kendimle tekrar gülüştük ‘’Olur be! Dedi, olur, üstüne birer de beyit okuruz Fuzuliden, Nedim’den, Nefi’den olmadı önümüze geleni eleştirir boğarak öldürürler bizi’’ dedi. Yine güldük. Biz işsiz olsak, eşsiz olsak ne olacaktı yine? Açacaktı; lale, sümbül, bağ bahçe, yine birilerinin ayaklarının altına kırmızı halılar dökülecekti. Bizler yine birilerinin ağzına bakacaktık. Öyle ya hep ne derdim: Bizim de donuk gözyaşlarımız yine kendi içimize akıyor. Gezinse ne olur damarlarımızda kan yerine çaresizlik; gök benim, yeşillik benim, aldığım nefes benim. İşsizim sevdalıyım hala delikanlı… * * * * * * * * * * * * * * * *  AYKUT KARADEMİR KİMDİR? 1988 yılında Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde dünyaya geldi. İlköğretim ve lise öğrenimini Çaycuma’da tamamladı. 2009-2013 yılları arasında Fırat üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 2014 yılında Bülent Ecevit Üniversitesinde Pedagojik Formasyon aldı. Şiir kitabı ‘’KÖPRÜLER ‘’YIKILDI’’ Şubat 2020 yılında çıkardı.  Yaşamını Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde sürdürmektedir.   k.demir-aykut@hotmail.com İnstagram: karademir.aykut
Ekleme Tarihi: 10 Mayıs 2020 - Pazar

İşsizim delikanlıyım!

İŞSİZİM DELİKANLIYIM…

 

Ayrı şehirlerde, ayrı semtlerde ve ayrı sokaklarda…

Hepimizin derdi aynı. Dertlerin ekseninde bulduk birbirimizi. Kimi evinde, kimi kendilerini bekleyen, eşlerine, çocuklarına getiremediği bir ekmeğin derdinde; kimi de kuytularda köşelerde yoksulluk derdiyle.  Uzak kaldığımız sevgi ve sevgilerle.

Birbirimizi hiç görmeden, birbirimizi hiç tanımadan hep bir noktada buluşuyorduk. Ne yapsak da ne etsek de bu çaresizliği kafalarımızdan atamıyorduk. Gözlerimizi iş kura, internet sitelerine, derneklere, odalara, bürolara, gazetelere çeşitli kaynaklara çevirdik. Genelde form verip özgeçmişimizi istediler. Masa başlarında oturan sevimsiz yüzlerden her birinden hep aynı yanıtı aldık: ‘’biz sizi ararız.’’

Sessiz çığlıklarımız, içten yakarışlarımız, gök kubbenin dört bir yanında yankılanırken gözlerimi gösteriyorum kalabalığa gören yok mu? Bizi duyacak yok mu? Deniz sıçradı üzerimize. Caddelerde adımlarımız boğuluyor, çığlıklarımız ölüm orucunda.

Hâlbuki yaşantımız yaşamımız böyle mi olacaktı? Bizlerin bahtsızlığı nedir peki? Evimizin balkonundan ayın en parlak haline bakarak türlü türlü düşüncelere dalan biz değil miydik? Aynalara bakarken gelecekteki halimizi gören biz değil miydik? Bizler aynı coğrafyada yaşayan aynı tarihle büyüyenler değil miydik? Her birimizin birbirimizden farkı ne idi? Biri umut mumunun yandığı ışığı ararken diğeri güneşi kendi göğsüne sarmış.

Güneşi göğsüne sarmış evine ekmek götürme düşüncesinden uzaktakiler,

Her biriniz nerde?  Birliğimiz nerede?  Hepimiz Âdem babamızdan, hepimiz Havva anamızdan gelmedik mi?

 

        Bugün, Filyos Çayı üzerine oturdum.  Dalmıştım yine, aynı hayale çok da hayalimiz yoktu ya!

Kendim, kendime sokuldum, üşüyen yanlarımla birlikte. Önce kendi sesime irkildim. Sesim kendime karışıyordu. İrkildim: ‘’ Neden bu kadar düşüncelisin, öfkelisin’’ dedim.

Annemin masalları arasında

Geçen çocukluğumun

Yüksek çamlıklardan oluştuğunu

Nar tanesi akşamları kaybettiğimde anladım

Köprüler yıkıldı

Çaycuma’nın tozlu yollarını, acı suyunu

 İşsizliğimi dişime taktığımda

Suskunluğumu gama dönüştürdüğümde

Büyüdüm. 

Sesim sesime tekrar karıştı. Sordu: Hiçbir güzel anın yok mu? Onu anlat anlat da rahatlarsın. Düşündüm, bir hayli geriye gittim; fakat annemin sözleri kulağımda rüzgârın uğultusuyla birleşti:

‘’Oğlum, artık sigortalı bir iş bul, evlen, bizler yaşlandık.  Bir ayağımız çukurda kur yuvanı.’’

 Yaşımız da otuzu geçmişti. Haklıydı da annem. Kendi sesim girdi araya hatırlar mısın dedi: Çocukluğumuzda misafirlikte bize pos bıyıklı amcalar sorardı: ‘’Büyüyünce ne olacaksın’’ diye

Düşünmeden cevaplardık, öğretmen diye.

Öğretmen olduk amca!

Olduk değil mi?

Olduk…

Sonrasında kısa bir sessizlik.

Atıldı kendi sesim gözümdeki yaş tanesinin üzerine:

Sevinmelisin dedi. Sevinmelisin! Hayalini gerçekleştirdin işte.

Sevinemiyorum dedim, bunu ben söyledim. Sert ve gür bir sesle seviniyorum dedim. O an akan çayın sularının sesinden daha baskındı sesim. Köprünün ayaklarında bulunan Belediye’nin yaptırdığı loş ışıklar bile kapandı, açıldı sesime.

Kendi sesime döndüğümde ağır akan çayın, tozun, toprağın az ötede bulunan sıra sıra ağaçların ardım sıra bisiklet yolundan geçen insanların beni dinlediğini düşündüm: 

Atanamayan yüzbinlerden biriydim, nasıl sevinebilirim. Bunu; ince, kısık, susuzluktan dili kurumuş, dili damağına yapışmış, çölde kalan çaresiz biri gibi söyledim.

Üzgün, umutsuz, mutsuz olduğumu kimse bilmesin, duymasın diye. Kendimle durduk, öylece durduk, baktık, köprünün üzerinden arabalar geçiyordu. Nereye yetişiyorlardı, kim kime kavuşuyordu. Arkamızda duran inşaat halinde olan restore edilen belediye düğün salonunda gelen sese irkildik. Birlikte gülmeye başladık. Hatırladın mı dedim, hatırladın mı Yeşilçam da oynayan İlyas Salman’ın ‘’Diplomalı Hıyarcı’’ filmini kendimle tekrar gülüştük ‘’Olur be! Dedi, olur, üstüne birer de beyit okuruz Fuzuliden, Nedim’den, Nefi’den olmadı önümüze geleni eleştirir boğarak öldürürler bizi’’ dedi. Yine güldük. Biz işsiz olsak, eşsiz olsak ne olacaktı yine? Açacaktı; lale, sümbül, bağ bahçe, yine birilerinin ayaklarının altına kırmızı halılar dökülecekti. Bizler yine birilerinin ağzına bakacaktık. Öyle ya hep ne derdim: Bizim de donuk gözyaşlarımız yine kendi içimize akıyor.

Gezinse ne olur damarlarımızda kan yerine çaresizlik; gök benim, yeşillik benim, aldığım nefes benim.

İşsizim sevdalıyım hala delikanlı…

* * * * * * * * * * * * * * * * 

AYKUT KARADEMİR KİMDİR?

1988 yılında Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde dünyaya geldi. İlköğretim ve lise öğrenimini Çaycuma’da tamamladı.

2009-2013 yılları arasında Fırat üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 2014 yılında Bülent Ecevit Üniversitesinde Pedagojik Formasyon aldı.

Şiir kitabı ‘’KÖPRÜLER ‘’YIKILDI’’ Şubat 2020 yılında çıkardı.

 Yaşamını Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde sürdürmektedir.

 

k.demir-aykut@hotmail.com

İnstagram: karademir.aykut

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mersinblokhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.