lösev

Tarsus Fotoğraf Derneği'nde Özgecan Anısına Sunum Gerçekleştirildi

Genel 12.02.2020 - 11:12, Güncelleme: 09.11.2020 - 17:34 3166+ kez okundu.
 

Tarsus Fotoğraf Derneği'nde Özgecan Anısına Sunum Gerçekleştirildi

Tarsus Fotoğraf Derneğinde, düzenlenen fotoğraf sanatçısı Gamze Bozkaya'nın “Adana'dayız ve Benim Yolum” adlı sunumu beğeni ile izlenirken, fotoğraf sanatçısı Rıfat Gürbüz’ün Özgecan Aslan’ın ölüm yıldönümü nedeniyle hazırladığı “ANIMSAMA” adlı sunum katılımcıları hayli hüzünlendirdi. Her iki sunumu büyük bir dikkat ile izleyen Tarsus Belediye Başkanı Dr. Haluk Bozdoğan, her koşulda sanat ve sanatçının yanında olacaklarını ifade ederek, toplumsal olaylar karşısında sessiz kalmayacaklarını ifade etti. Tarsus Belediye Başkanı Dr. Haluk Bozdoğan, Tarsus Fotoğraf Derneği Başkanı Altan Gökçek ile birlikte fotoğraf sanatçıları Gamze Bozkaya ve Rıfat Gürbüz’e yaptıkların sunumdan ötürü teşekkür belgelerini takdim ederken, yaptığı konuşmada; “Her iki sunumu da büyük emekler vererek hazırlayan sanatçı kardeşlerime teşekkürlerimi sunuyorum” dedi. [caption id="attachment_18886" align="aligncenter" width="1000"] I-Tarsus Fotoğraf Derneği'nde Özgecan Anısına Sunum Gerçekleştirildi[/caption] Bozdoğan konuşmasının devamında; “Tarsus’un geneline baktığımda çocuk yaşlarımda bir Gözlükule Canavarı vardı; Tarsus bütün ulusal basına reklam olmuştu. Daha sonra Adnan Menderes’in geliş dönemi vardı; oğlunu kesmeye kalkan bir baba vardı. 1961-1980 yılları Tarsus, o meşhur işçi hareketleriyle gündeme gelmişti.  80 öncesinde Fatsa ile birlikte pilot bölge seçilen Tarsus ve sonrasında 1988 Mayıs Ayı’nda bir otobüs kazasında kaybettiğimiz öğrencilerimiz vardı basında, sonrasında Özgecan. Bir düzenin sağladığı bu bütün sömürü sisteminin getirdiği bu oluşumlar sadece bir Özgecan mı sizce? Maden ocağında ölenler, çığ altında kalanlar, depremde yok olanlar, ekmek almaya giden çocuğun polis kurşunuyla öldürülmesi. Buna benzer toplumsal bir sorunları acaba ne yapabiliriz de yok edebiliriz. Bilinmesi gereken bir gerçek var ki; maalesef bu ülkede hâlâ o sermaye sınıfının baskın olduğu ve maalesef emekçi insanlarımızın yok olduğu, onların şehit olduğu, suçsuz insanların yok olduğu bir toplum. Ama öbür tarafta kimleri değiştirebiliyoruz? Hangi sermaye sınıfını nasıl değiştirebiliyoruz? Bunlar kendi içimizden çıkmıyor mu? Neticede bir çözüme giderken sınıfsal bilinç o kadar önem taşıyor ki, baktığım zaman maalesef o sınıfı göremeyen bir sermaye sınıfı var. Evet, çok istiyoruz Özgecan’lar olmasın. “Eğitim” diyoruz, “Cehaleti nasıl yok edeceğiz” diyoruz. Bugün bu toplumda o kadar çok borderline kişilik bozukluğu olan insanlar var ki, o kişilik bozukluğu içerisindeki insanların saplantılarını ortadan kaldırmak için hepimizin bir mücadele vermesi lazım. Her gittiğim yerde anlatıyorum; her mahalleye mutlaka bir okuma salonu, mutlaka her yerde kütüphane olsun diyorum. Bunu söylememin tek bir nedeni var, eğitimle gelebileceğimiz en iyi yere gelelim. İnsanlarımız kendi sınıfının gücünü göstersinler ve o sınıfta o kadar güç kazansınlar ki işte o zamanÖzgecan’lar olmayacak. Gerçekten şu Cumhuriyet’i düşündüğünüzde Atatürk’ün bize verdiği çok önemli iki şey vardı; birisi akıl ve bilimdi ikincisi de kadına saygıydı. Ama son günlerde okuduğum tarikat kitaplarında neyin geçtiğini, neyin olduğunu gördüğümde bile hâlâ bir şeylerden ders almamış bir toplumun uyanamamışlığıdır. O uyanmama ki, bizlerin hâlâ karşısına neler getirecek, neler götürecek korkularını getiriyor. Hâlâ bir şeylerden korkuyoruz ama hiçbir zaman da korkularımızla savaşmayı ya da korkularımızla yüzleşmeyi hiç düşünmüyoruz. Gerçekten neyden korkuyoruz ki? Ta 1950’lerdeki McCarthy dönemindeki o özellikle baskın olan güneyli bayanları bile susturan o yönetim şeklini, sesi çıkarmayan insanların yok oluşlarının, kendi düşüncelerimizi, kendi fikirlerimizi ortaya koymaktan, ama bize bir şey mi derler, aman bizi de mi götürürler aman siyasi olaraktan bize sıkıntı mı yaratırlar ya da aman canım bize dokunmayan yılan bin yaşasın hikâyesi mi? Gerçekten de benim en büyük üzüntüm yıllardır hep susmak ve o suskunluk 1950’de McCarthy Döneminde Amerika’da yaşananların bir benzerinin Türkiye’de yaşanıyor olması. Bu filmi gördük, bu filmler hep devam etti ama gittiğimiz yerlerde de hep Tarsus’u övdük. Asurlular, Hititliler, beş defa başkent olmuş Kilikya’da inanılmaz bir manzara yaratmış bir Tarsus. Ta Mezopotamya’dan İç Anadolu’ya kadar uzanan bir liman şehri. Bir tarafta ticaret bir tarafta ki o özel konumuyla, siyasi konumuyla Tarsus, bir tarafta da düşünsel iklimde inanılmaz felsefik bir kent. Yahu eğer başarılacaksa en çok başarılacak kent Tarsus. Stoa Felsefesi burada doğmuş Dünyanın üç tane önemli kütüphanesinden bir tanesi de Tarsus’ta 200.000 ciltlik kütüphaneye sahip olan bir kent. Ama sonrasında her şey yok olmaya başlamış bir kent görüyoruz. Benim kentimin bu kadim topraklarının özellikle ne kadar bilinçli olduğunu ben çok iyi biliyorum. O yüzden de belki belli bir dönemde bizi susturdular, belli bir dönemde yok ettiler ama o eğitim, o çocuklarımızın mutlaka gelmesi gereken yere en iyi okullarla, kreşlerle, okuma salonlarıyla, etütlerle gelmesi bu kenti yöneten bir insan olarak benim boynumun borcudur bunun için her şeyi yapacağım. Ama unutmayın ki kadına olan saygı ne kadar çok artarsa ki, Cumhuriyet’te bizim başarmamız gereken en önemli olan olgunun da bu olduğuna eminim, herkesin ama herkesin bilmesi gereken bir konu. Dua ediyorum inşallah böyle şeyler olmasın, yaşanmasın ama maalesef yaşanıyor. Artık bunun üzerinde gidebileceğimiz tek bir olgu var; bir; sermaye sınıfına gereken dersi bildirmek ve bunun için hepimizin ama hepimizin her gittiğimiz yerde bunu haykırması. İkinci olarak da gerçekten kadın olgusunu, ana olgusuna bu kadar değer veren erkeklerimizin daha bilinçli bir şekilde bunu en üst seviyeye taşıması” dedi.
Tarsus Fotoğraf Derneğinde, düzenlenen fotoğraf sanatçısı Gamze Bozkaya'nın “Adana'dayız ve Benim Yolum” adlı sunumu beğeni ile izlenirken, fotoğraf sanatçısı Rıfat Gürbüz’ün Özgecan Aslan’ın ölüm yıldönümü nedeniyle hazırladığı “ANIMSAMA” adlı sunum katılımcıları hayli hüzünlendirdi. Her iki sunumu büyük bir dikkat ile izleyen Tarsus Belediye Başkanı Dr. Haluk Bozdoğan, her koşulda sanat ve sanatçının yanında olacaklarını ifade ederek, toplumsal olaylar karşısında sessiz kalmayacaklarını ifade etti. Tarsus Belediye Başkanı Dr. Haluk Bozdoğan, Tarsus Fotoğraf Derneği Başkanı Altan Gökçek ile birlikte fotoğraf sanatçıları Gamze Bozkaya ve Rıfat Gürbüz’e yaptıkların sunumdan ötürü teşekkür belgelerini takdim ederken, yaptığı konuşmada; “Her iki sunumu da büyük emekler vererek hazırlayan sanatçı kardeşlerime teşekkürlerimi sunuyorum” dedi. [caption id="attachment_18886" align="aligncenter" width="1000"]I-Tarsus Fotoğraf Derneği'nde Özgecan Anısına Sunum Gerçekleştirildi I-Tarsus Fotoğraf Derneği'nde Özgecan Anısına Sunum Gerçekleştirildi[/caption] Bozdoğan konuşmasının devamında; “Tarsus’un geneline baktığımda çocuk yaşlarımda bir Gözlükule Canavarı vardı; Tarsus bütün ulusal basına reklam olmuştu. Daha sonra Adnan Menderes’in geliş dönemi vardı; oğlunu kesmeye kalkan bir baba vardı. 1961-1980 yılları Tarsus, o meşhur işçi hareketleriyle gündeme gelmişti.  80 öncesinde Fatsa ile birlikte pilot bölge seçilen Tarsus ve sonrasında 1988 Mayıs Ayı’nda bir otobüs kazasında kaybettiğimiz öğrencilerimiz vardı basında, sonrasında Özgecan. Bir düzenin sağladığı bu bütün sömürü sisteminin getirdiği bu oluşumlar sadece bir Özgecan mı sizce? Maden ocağında ölenler, çığ altında kalanlar, depremde yok olanlar, ekmek almaya giden çocuğun polis kurşunuyla öldürülmesi. Buna benzer toplumsal bir sorunları acaba ne yapabiliriz de yok edebiliriz. Bilinmesi gereken bir gerçek var ki; maalesef bu ülkede hâlâ o sermaye sınıfının baskın olduğu ve maalesef emekçi insanlarımızın yok olduğu, onların şehit olduğu, suçsuz insanların yok olduğu bir toplum. Ama öbür tarafta kimleri değiştirebiliyoruz? Hangi sermaye sınıfını nasıl değiştirebiliyoruz? Bunlar kendi içimizden çıkmıyor mu? Neticede bir çözüme giderken sınıfsal bilinç o kadar önem taşıyor ki, baktığım zaman maalesef o sınıfı göremeyen bir sermaye sınıfı var. Evet, çok istiyoruz Özgecan’lar olmasın. “Eğitim” diyoruz, “Cehaleti nasıl yok edeceğiz” diyoruz. Bugün bu toplumda o kadar çok borderline kişilik bozukluğu olan insanlar var ki, o kişilik bozukluğu içerisindeki insanların saplantılarını ortadan kaldırmak için hepimizin bir mücadele vermesi lazım. Her gittiğim yerde anlatıyorum; her mahalleye mutlaka bir okuma salonu, mutlaka her yerde kütüphane olsun diyorum. Bunu söylememin tek bir nedeni var, eğitimle gelebileceğimiz en iyi yere gelelim. İnsanlarımız kendi sınıfının gücünü göstersinler ve o sınıfta o kadar güç kazansınlar ki işte o zamanÖzgecan’lar olmayacak. Gerçekten şu Cumhuriyet’i düşündüğünüzde Atatürk’ün bize verdiği çok önemli iki şey vardı; birisi akıl ve bilimdi ikincisi de kadına saygıydı. Ama son günlerde okuduğum tarikat kitaplarında neyin geçtiğini, neyin olduğunu gördüğümde bile hâlâ bir şeylerden ders almamış bir toplumun uyanamamışlığıdır. O uyanmama ki, bizlerin hâlâ karşısına neler getirecek, neler götürecek korkularını getiriyor. Hâlâ bir şeylerden korkuyoruz ama hiçbir zaman da korkularımızla savaşmayı ya da korkularımızla yüzleşmeyi hiç düşünmüyoruz. Gerçekten neyden korkuyoruz ki? Ta 1950’lerdeki McCarthy dönemindeki o özellikle baskın olan güneyli bayanları bile susturan o yönetim şeklini, sesi çıkarmayan insanların yok oluşlarının, kendi düşüncelerimizi, kendi fikirlerimizi ortaya koymaktan, ama bize bir şey mi derler, aman bizi de mi götürürler aman siyasi olaraktan bize sıkıntı mı yaratırlar ya da aman canım bize dokunmayan yılan bin yaşasın hikâyesi mi? Gerçekten de benim en büyük üzüntüm yıllardır hep susmak ve o suskunluk 1950’de McCarthy Döneminde Amerika’da yaşananların bir benzerinin Türkiye’de yaşanıyor olması. Bu filmi gördük, bu filmler hep devam etti ama gittiğimiz yerlerde de hep Tarsus’u övdük. Asurlular, Hititliler, beş defa başkent olmuş Kilikya’da inanılmaz bir manzara yaratmış bir Tarsus. Ta Mezopotamya’dan İç Anadolu’ya kadar uzanan bir liman şehri. Bir tarafta ticaret bir tarafta ki o özel konumuyla, siyasi konumuyla Tarsus, bir tarafta da düşünsel iklimde inanılmaz felsefik bir kent. Yahu eğer başarılacaksa en çok başarılacak kent Tarsus. Stoa Felsefesi burada doğmuş Dünyanın üç tane önemli kütüphanesinden bir tanesi de Tarsus’ta 200.000 ciltlik kütüphaneye sahip olan bir kent. Ama sonrasında her şey yok olmaya başlamış bir kent görüyoruz. Benim kentimin bu kadim topraklarının özellikle ne kadar bilinçli olduğunu ben çok iyi biliyorum. O yüzden de belki belli bir dönemde bizi susturdular, belli bir dönemde yok ettiler ama o eğitim, o çocuklarımızın mutlaka gelmesi gereken yere en iyi okullarla, kreşlerle, okuma salonlarıyla, etütlerle gelmesi bu kenti yöneten bir insan olarak benim boynumun borcudur bunun için her şeyi yapacağım. Ama unutmayın ki kadına olan saygı ne kadar çok artarsa ki, Cumhuriyet’te bizim başarmamız gereken en önemli olan olgunun da bu olduğuna eminim, herkesin ama herkesin bilmesi gereken bir konu. Dua ediyorum inşallah böyle şeyler olmasın, yaşanmasın ama maalesef yaşanıyor. Artık bunun üzerinde gidebileceğimiz tek bir olgu var; bir; sermaye sınıfına gereken dersi bildirmek ve bunun için hepimizin ama hepimizin her gittiğimiz yerde bunu haykırması. İkinci olarak da gerçekten kadın olgusunu, ana olgusuna bu kadar değer veren erkeklerimizin daha bilinçli bir şekilde bunu en üst seviyeye taşıması” dedi.
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mersinblokhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.